Düşünce ve görüşlerin sözlü veya sözsüz olarak karşılıklı alışverişine, başka bir deyişle iki birim arasındaki birbirleriyle ilişkili mesaj alışverişine iletişim denmektedir. Bizim başkalarını başkalarının da bizi anlaması süreci olarak da tanımlanabilir. İletişimin; İletişimi başlatan (iletileri gönderen), İletiler (mesajlar, gönderilen içerik) ve İletileri alan (iletilerin hedefi) olarak üç temel unsuru bulunmaktadır (bu unsurlar farklı kaynaklarda ve kuramlarda farklı isimlerle ifade edilebilmektedir).
Sağlıklı bir iletişimde bu üç unsurun da temiz ve problemsiz olması gerektiği öngörülür. Mevlâna’nın “Ne kadar bilirsen bil, anlatabildiklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır” sözündeki iletilerin hedefinde veya Orhan Veli’nin şiirinde
“Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum” mısralarındaki gibi iletileri gönderenle ilgili problemler iletişimi sağlıksız yönde etkiler.
Kuşaklar arası çatışma veya kuşaklar arası iletişim problemleri yeni olgular değil. Bundan yüzyıllar öncesinde de yaşlılar gençlerin sorumsuzluk ve saygısızlıklarından şikâyet etmişler, gençler de yaşlıların geri kafalılığından ve kendilerini anlamamalarından yakınmışlardır. Bugün kendinden 20-30 yaş büyüğünü şikayet eden genç yarın aynı yaşa gelince kendi küçüğü tarafından şikayet edilecektir. Dün, bugün ve yarın bu tip tartışmalara şahit olmuş, oluyor ve olacaktır da.
Bugünün dünden farkı ise hızlı ekonomik, toplumsal ve teknolojik gelişmeler iki kuşak arasındaki yaş farkını azaltmış ve çatışmalar daha belirgin görülmektedir. İlk bakışta arkadaş ilişkileri, giyinme tarzı, eğlenme biçimi, parasal durumlar, müzik, yemek, akşamları dışarı çıkma isteği, büyüklere saygı biçimi gibi başlıkların kuşaklar arasında problem yarattığı görülmektedir. Bunun arkasında görev, sorumluluk, haklar, özgürlük, özerklik, gelenek ve görenek, ahlak anlayışı gibi değer yargılarının tanımlarının değişime uğraması (erozyona uğraması), toplumsal ve bireysel algılamaların, dünya görüşlerinin ve yaşam felsefelerinin değişmesi yatmaktadır.
İletişimsizliğin çözümü genç ile yetişkin arasındaki iletişimdeki mesajların doğru okunmasında saklıdır. Bunun için her iki tarafa da düşen görevler vardır. Yetişkinler; gençlerin içinde bulundukları ruh hallerini ve dönemsel özelliklerini göz önünde bulundurarak daha toleranslı olmalı, onlara karşı sert ve kırıcı olmamalı, gençle ilgili kararlarda fikrini almalı, örnek olmalı, destek ve yardımcı olmalı, önyargılı olmamalıdırlar.
Buna mukabil gençler de; büyüklerine danışmalı ve onların tecrübelerinden yararlanmalı, saygıda kusur etmemeli, içinde bulundukları dönemin kendilerini etkilediğini, her isteklerinin anında yerine gelemeyeceğini, başları zora düştüğünde yine ilk yardımlarına koşacakların büyükleri olduğunu bilmeleri gerekmektedir.
Esasında yetişkinler ‘Ben de bir zamanlar onun yaşındaydım’ dese, gençler de ‘Ömür akıp gidiyor ben de bir gün onun yaşına geleceğim’ diyerek kendilerini birbirlerinin yerine koysalar (buna şimdi empati diyorlar) sorunun büyük bir kısmı çözülmüş olacaktır. İnsanların birbirleriyle anlaşmalarının ilk şartı birbirlerini anlamaya niyetli olmalarıdır. Niyet gerçekten karşısındakini anlamaksa insan ona göre davranır ve anlamak için çaba gösterir. Niyet gerçekten meramını ifade etmekse (karşısındakini rakip veya düşman olarak görüp dikte etmek değilse) insan ona göre kendini zorlar ve anlatmak için elinden geleni yapar. Niyet gerçekten anlaşmaksa orta nokta er veya geç, kolay veya güç bulunur ve iş tatlıya bağlanır.
Her ne kadar dili farklı olsa da anlatılmak istenen durumun içeriği aynı olabilir. İşte size üç farklı neslin gencinin aynı durumu ifade ediş farklılıkları;
Yıl: 1977
“Karşıma aniden çıkınca ziyadesiyle şaşakaldım: nasıl bir edâ takınacağıma hüküm veremedim, âdeta vecde geldim. Buna mukâbil az bir müddet sonra kendime gelir gibi oldum, yüzünde beni fevkalâde rahatlatan bir tebessüm vardı. Üstümü başımı toparladım, kendimden emin bir sesle ‘akşam-ı şerifleriniz hayrolsun’ dedim…”
Yıl: 1997
“Karşıma birdenbire çıkınca çok şaşırdım. Fena hâlde kal geldi yani. Ama bu iş bizi bozar dedim. Baktım o da bana bakıyor, bu iş tamamdır dedim. Manitayı tavlamak için doğruldum, artistik bir sesle ‘Selam’ dedim…”
Yıl: 2007
“Âbi onu karşımda öyle görünce çüş falan oldum yâni. Oğlum bu iş bizi kasar dedim, fena göçeriz dedim, enjoy durumları yâni… Ama concon muyum ki ben, baktım ki o da bana kesik… sarıl oğlum dedim, bu manita senin, ‘Hav ar yu yavrum?’…”
Her üç nesil de anlaşmak isterlerse işin özünde buluşabilirler.
Anlayabilen, anlatabilen, anlaşabilenlerden olmak dileğiyle. Bilmem anlatabildim mi?!!!
Dr. Muhammet ÖZTABAK